
Onlarca projenin altına imza atan Tabanlıoğlu Mimarlık’ın ortakları Melkan Gürsel Tabanlıoğlu ve Murat Tabanlıoğlu bu ayki konuklarımız. “Dünyanın En İyi Kamusal Yapısı” seçilen projelerinden, Ekvator Ginesi’nde tasarladıkları kongre merkezine, Büyükdere Caddesi’ndeki baskın Tabanlıoğlu yapılarına kadar herşeyi konuştuk.
Ekonomist / Emlak ve Mortgage Eki, Ocak 2011
Onlarca projenin altına imza atan Tabanlıoğlu Mimarlık’ın ortakları Melkan Gürsel Tabanlıoğlu ve Murat Tabanlıoğlu bu ayki konuklarımız. “Dünyanın En İyi Kamusal Yapısı” seçilen projelerinden, Ekvator Ginesi’nde tasarladıkları kongre merkezine, Büyükdere Caddesi’ndeki baskın Tabanlıoğlu yapılarına kadar herşeyi konuştuk.
Ekonomist / Emlak ve Mortgage Eki, Ocak 2011
Büyükdere Caddesi’nde Kanyon, Sapphire, Loft, Loft Bahçe, Zorlu Ofis projesi gibi İstanbul’un sembolik yapıları olma özelliği taşıyan projeleri tasarladınız. Aslında bakarsanız bir galeride Tabanlıoğlu projelerinin maketlerini sergilemeye benziyor. Büyükdere Caddesi’nde bu kadar çok proje üretmenin zorlu tarafları var mı? Projeleri aynı cadde üzerinde tasarladığınız için nelere dikkat ediyorsunuz. Bir projenin ötekinin önüne geçmesi söz konusu olabiliyor mu?
Büyükdere Caddesi kentin merkezi iş alanı olma altyapısı ve çağdaş mimarlık örneklerinin nerdeyse bir podyumu olarak gelişmesiyle de ilintili olarak, Tabanlıoğlu projelerinin de diğerleri ie birlikte yeraldığı bir alan.
İstanbul’un kırsalı konumundan özellikle ilaç endüstrisine ait üretim binalarının yer aldığı bir alana dönüşen, 80’li yıllardan itibaren ise öncelikle bankaların ve diğer ofis yapılanmalarının yükseldiği merkezi iş alanını oluşturmaya başlayan bölgede 2000’lere kadar müheahhit firmaların kendi bünyelerindeki mimarlarla inşa ettiği ya da Amerika’lı firmaların projelerinin uygulandığı bir gelişme izlendi.
2000’de yapılan davetli yarışma sonucu Los Angeles’tan Jerde ve İngiltere’den Arup’la birlikte oluşturulan üçlü konsorsiyumla, bölgede ilk binamız olan, Kanyon projesine başladık. Programı çok yakınındaki Metrocity ile aynı olmasına rağmen kensel proje olarak farklı biçimde ele aldık. Bizim Kanyon’la başlayarak bu caddeyi bir bulvar olarak algıyan, yaya öncelikleri öngören yaklaşımımız önemli. Bu hattı geceleri boşalan ofislere terkedilen bölge olmaktan çıkartan konut yapılanmaları ile bu kensel değişim iyice vurgulandı. Yıllardır kullanılmayan bir strüktürün dönüşümüyle gerçekleşen Levent Loft’un gördüğü talebi değerlendiren yatırımcı hemen arkadaki arsayı da satın alarak Levent Loft’a kardeş bir proje daha istedi. Orta büyüklükte bir kule olan Loft Bahçe, aynı dili konuşsa da ilkinden farklı, kapalı ve yarı-açık mekanların birleştiği konut konsepti ile özgün bir proje olarak gerçekleşti.
Yine aynı hat üzerinde, yüksek bir yapının sadece rezidans olarak tercih edildiği, girşte yer alan alışveriş merkezi ile İstanbul Sapphire dünya standartlarında bir örnek oluşturdu. En tepede yer alan seyir terası ve restoran katı ile Sapphire, konut kullanıcılarının dışında tüm kentliye İstanbul’u 360 derece görme imkanı tanıyor.
Yeni projelerimizden, yine Büyükdere Caddesi üzerinde, Levent Loft’a komşu arazide, Deva İlaç Fabrikası olarak bilinen 12 bin metre karelik alan üzerinde gerçekleştirilecek olan ofis binası Zorlu Levent, bu böldedeki, fabrika arazileri olmaktan kaynaklanan diğerleri gibi, ince uzun arazinin bulvar üzerindeki girişinde, diğer yüksek binalara uyumla 170 meterelik bir kule ile onun arkasında arazinin uzunluğu boyunca yerleştirilen yatay bir blok olarak planlandı. Yatay ve dikey kütleler arazinin formuna uygun ve çevresel uyum vurgulanarak yerleştirildi. Farklı ofis işletim hiyerarşileri gözetilerek yatay ve dikey alternatifleri oluşturuldu. Yüksek yapılanmaların yer aldığı bulvar aksında yer alan kuleye alternatif olarak arka sokakta, çevresindeki çoğu konut olan az katlı yapılanmanın ölçeğine uyumla 2 ila 4 katlı ofis bloklarının yer aldığı kütle tasarlandı. Tüm binanın tek bir firma için kullanımından, tercihe göre keskin tanımlı alanlarda 4 ayrı markanın yer almasına ya da her katın bağımsız kullanılabilmesine kadar farklı opsiyonlara elveren blok yapılanmalar için esnek bir planlama tercih edildi. Farlı kotlarda birçok giriş noktası sağlanarak, sokak seviyesinde çevre ile direkt ilişki kuruldu. İç avlular ve ara bahçelerde doğal ortamlar kazanıldı; alt katlar için sıcak, doğal ve özgün bir atmosfer sağlayan bu alanlar üst katlar için görsel bir kazanım oldu. Bu peyzaj alanlarına bakan “yeşil ofis”ler kazanıldı. Bu ünitelerin çatılarıda kullanılabilir yeşil alanlar olarak tasarlandı. Kule’de uygulanan zonlama modeli, aralarında bırakılan açıklıklarla bağımsız bloklar oluşturan yatay kütlede de tekrar edildi. Bu tampon bölgeler yine ortak alanlar olarak önerildi. Kulede tek bir marka olabileceği gibi her zonda bağımsız şirketlerin yer alabilmesi hatta tüm katların daha küçük öçekli yapılanmalara uygun olarak bölünebilmesini sağlayacak bir planlama esnekliği ile yaklaşıldı. Yeme-içme ve mütevazi alışveriş noktalarını da barındıran, peyzajla donatılmış, açık-kapalı sosyal alanlarla ofis ortamına yaşam katıldı, çalışanların rastlaşma, kesişme, buluşma gibi dışadönük, interaktif ilişkilerine zemin hazırlandı.
Boğaziçi Köprüsü girişinde yer alan Karayoları arazisinde Zorlu Center için gerçekleştirilen uluslararası yarışma sonucunda EAA ile birlikte gerçekleştirdiğimiz projenin inşaatı sürüyor. Yine bu cadde üzerinde bir diğer yeni projemiz de Ziraat Bankası için gerçekleştirdiğimiz, yatay ve dikeyde ofisler içeren ofis binası.
Bu binaların herbiri diğerinden farklı, aynı yakın çevreyi paylaşsalar dahi, her proje, bulunduğu konumda ve faklı işlevleriyle, özgün bir proje olmak zorunda. Dolayısıyla hiç biri diğeri ile yarışmıyor, bulunduğu yer’le uyumlu olarak kente karışıyorlar.
Garanti Koza’nın projesi olan 'Koza Koru Çamlıca' son zamanlarda çok gündemde olan bir projeniz. Kişisel tercihlere uygun olarak dizayn edilebilecek projede doğal konseptin büyük ölçüde korunuyor olması birçok mimari unsuru içinde barındırdığını gösteriyor. Projeden söz edebilir misiniz?
Boğaz'ın Anadolu yakasında, kentin en yüksek noktasında, İstanbul’un ismi ile bildiğimiz tek tepesi Çamlıca’da konumlanacak konutların, İstanbul için özel bir yeri var. Şehrin içinde ama şehrin karmaşasından uzak, nefes alabileceğiniz, yemyeşil, geceleri de özel yansımaları ile huzurlu bir İstanbul mahallesi Çamlıca. Son yıllarda “güzel ve yalın” klasik değerlerinden uzaklaşan bu semti Koza Koru Çamlıca projesi ile günümüze yeniden kazandırmayı amaçlıyoruz. Kentin özgün değerlerine çağdaş bir katman ekleyecek bu yenilikçi proje ile aynı zamanda bir yaşam biçimi öneriyoruz. Çağdaş teknolojinin kullanıldığı altyapı ile desteklenen Koza Koru Çamlıca projesinde, yerleşim planları konutlarda esneklik ve geçişkenlik sağlayacak. Yüksek tavanları ve bütünüyle şeffaf cepheleri sayesinde konutlarda aydınlık ve ferah yaşam alanları sunulacak, bireysel tercihlere göre düzenlemeler yapılabilecek. Açıklık ve mahremiyetin bir arada ele alındığı bir tasarım yaklaşımı ile yeşilin konutların içine nüfuz ettiği saydam mekanları ve açık alanların doğal bir akışla gündelik yaşamla bütünleştiği tasarımıyla Koza Koru Çamlıca projesi 21. Yüzyılın nitelikli yaşam anlayışının kent dokusuna yansıdığı bir mimari öneriyor.
İstinye Residence projenizin konseptinden ve projeden bahsedebilir misiniz?
Sabancı ailesinin gayrimenkullerini değerlendirmek üzere ilk girişimleri olarak, İstinye’deki arazileri seçkin bir konut yatırımı ile öncül bir proje olarak değerlendiriliyor. Boğaz sırtlarında sadeliği ve çevreye uyumu ile öne çıkan, İstanbul’un, özellikle Boğaz’la bütünleşmiş ev ve yaşam kültürünü referans alan bu proje nitelikli konut ve mimarlık anlayışı ile çağdaş yaşam tarzına uygun özgün bir yapı olarak hayata geçmeye hazır. Proje Boğaziçi arka görünüm kurallarına en üst seviyede riayet edilerek, öncelikle siluetin korunmasını öngören bir çağdaş konut projesi olarak İstinye’de az katlı üç blok şeklinde planlandı. Her blokta 6 daire olmak üzere 18 birime ek olarak zemin katında 4 bahçeli konutla birlikte toplam 22 konuttan oluşan bu komplekste ferah, yüksek tavanlı, güneş ışığı ve manzaradan optimum yararlanan doğa ile içiçe bir mekan anlayışı sunuluyor. Nizami çatı uygulamasının, yüksekliği ve açıları korunarak, kanatlar biçimde yorumlandığı projede kazanılan açıklıklardan mekanlara daha fazla gün ışığı ile birlikte daha geniş bir manzara sağlanırken ilave hacimler kazanıldı. Işığa daha az gereksinilen ıslak hacimler ise her bloğun sağında ve solunda yer alan konutların birleştiği noktalara yerleştirildi. Boğaz’a ve İstinye yokuşuna bakan yönde mazaraya açılan ve saydamlaşan cephelerde teras ve balkonlara uzanan yaşam alanları konumlandırıldı. Arazinin konut oluşumuna yönlenen arka tarafında ise yatak odalarının yer aldığı bölümler daha içe kapalı bir yaklaşımla ele alındı. Teras ve balkonları ile doğanın içinde, Boğaz’la içiçe olan bu konutlar tamamen açılıp kapanabilir saydam ayırıcılarla esnek bir yapıya sahip, istendiğinde konutun tamamının bir terasa dönüşebileceği bu konutlarda iç-dış ilişkisi kullanıcının arzusu ve iklim koşullarına uygun olarak düzenlenebiliyor. Balkon ve teraslar her konutun asli bir parçası olarak iç mekanlarla birleşiyor. Malzeme seçimindeki sadelik tüm hatları ile tasarıma yansıyor, iç-dış bütünselliğini destekliyor. Konutlarda yaşayanların biraraya gelecekleri açık ve kapalı ortak alanlar da yine dışa açık kurgulamanın bir sosyal uzantısı olarak tasarlandı; üç bloğun üzerine oturduğu bazada aynı zamanda peyzajla birleşen ortak kullanım alanları yaratıldı. İçerde ve dışarda yaşamanın sınırlarının esnetildiği yaklaşım tüm mekanlara yansıtıldı. Yenilikçi bir mimari yaklaşımla tasarlanan yapının yakın çevresi ile uyumunun yanısıra binaların kentle ve birbirleri içinde görsel ve fiziksel sürekliliği planlandı.
Sabancı ailesine ait diğer bir arazi ise Alaçatı’da. Bu alanda ise topoğrafyaya ve mevcut doğal yapıya uyumlu, tasarlanan birimlerin peyzaj içinde kaybolduğu bir kıyı yapılanması projelendiriliyor. Doğayı, sahil şeridini koruyan bir yerleşim öneren bu komplekste izin verilen metre karenin altında bir inşaat alanı öngördük.
Yapımı bu yıl tamamlanan Tripoli Kongre Merkezi 2010 yılı içinde kazandığı birçok ödüle bir yenisini ekleyerek "Dünyanın En İyi Kamusal Yapısı" seçildi. Kongre Merkezi’ni bu kadar çok ödül alma sebebi sizce nedir?
Farklı kültürlerin buluşmalarına mekan olacak Tripoli Kongre Merkezi bulunduğu coğrafyanın ve kültürün ruhunu yansıtan güçlü ve aynı zamanda mütevazi bir yapı. Libya’da bir ilk olarak gerçekleştirilen bu proje, ülkede hareketlenen yeni mimarlık dalgasının öncülerinden olacak. Yapı, ağaçlarla çevrili coğrafi dokusundan, renklere, bölgenin iklimine ve kültürüne kadar her anlamda, bulunduğu çevre ile uyumlu olduğu kadar aynı zamanda çağdaş mimarlık dilini kullanan bir tasarım. Örneğin Cityscape jürisi, Tripoli Kongre Merkezi’ni en iyi proje seçtiklerini “Libya’da bulunduğu çevreye duyarlı, sürdürülebilir tasarımın zaferi” vurgusuyla ilan etti.
Tripoli Kongre Merkezi’ni ziyaret eden Ekvator Ginesi Cumhurbaşkanı sizden Ekvator Ginesi için bir kongre merkezi tasarlamanızı istemiş. Bu konuyla bilgi almamız mümkün mü?
Atlas Okyanusu kıyısında bir Orta Afrika ülkesi olan Ekvator Ginesi Cumhuriyeti Başkanı Mbasogo Libya’da katıldığı toplantıda bizim Tripoli Kongre Merkezini çok beğendiğini Başkan Kaddafi’ye ifade etmiş. Bunu takiben binanın mimarı olarak bizi Ekvator Ginesi’ne davet ettiler. Başkent Malabo’da gerçekleşecek merkezin projesine böyle başladık.
Astana’da bir çok projeniz var. Stadyumdan sonra bir Media Center tasarlıyorsunuz, bu konuda hangi aşamadasınız ve projenin detaylarını öğrenebilir miyiz?
Türkiye’de 1990’lardan itibaren medya için farklı işlevlerde birçok bina yaptık. Bu konuda kazandığımız tecrübe ve Kazakistan’da daha önce gerçekleştirdiğimiz, kentsel bağlamda etkin ve ölçek olarak önemli yapılarla kazdığımız güvenilirlikle bir Medya Merkezi projemiz var sürdürdüğümüz.
Astana Medya Merkezi, başkentin idari merkezinde, kent masterplanında Başkanlık yolu olarak belirlenen, Başkan’ın sarayına uzanan eksen üzerinde, yer alıyor. İki önemli yapı olan Demiryolları ile Bayındırlık Bakanlığı binaları arasında yer alan merkez, öncelikle farklı büyüklük ve hacimlerdeki stüdyoların yer aldığı bir baza ve ofis birimlerini barındıran 24 katlı bir ofis kulesinden oluşuyor. Ofis kulesi, ana yola yakın bir konumda ve “L” formundaki bazanın iki kanadının buluştuğu noktada yükselirken aynı zamanda Demiryolları ve Bayındırlık Bakanlığı binaları arasında oranlı bir mesafede konumlanarak kent siluetini dengeliyor. Bir binanın kentle ilişkisi yalnızca görsel anlamda değil sembolik olarak da önemlidir; kent merkezinde yer alan bu yapı şeffaflığı sayesinde çevresi ile bütünleşmekte ve medyanın insanlarla iletişimini güçlendirerek vurgulayacak biçimde, cephesi medya-mesh’lerden oluşan dev ekranlarla tanımlanmakta. Binada yer alan televizyon kanallarına ait bilginin, yayındaki programların, kente yapılacak duyuru ve kutlamaların yer alacağı ekranlar kentin göz alıcı, hareketli etkinlik yüzeyleri olarak sokak yaşamını da canlandıracak, yüksek teknolojiye ve bilgilendirme özelliğine sahip estetik öğeler olacak. Kazakistan’ın iletişime ve çağdaş gelişmelere açık yüzünü sergileyecek olan bu yapı Orta Doğu ve Avrupa’nın en yüksek teknolojiyi kullanan yapılarından biri olacak. Çağdaş dünyanın en etkin aygıtı olan iletişimin, özellikle geniş halk kitlelerine ulaşabilme imkanı sağlayan televizyon ve radyo yayınları altyapısının en çağdaş imkanlarının sağlandığı bu yapı, mimari bağlamda da bu değerleri yansıtıyor, kentle direkt bağlantı kuruyor.