
Erken vedalar herkesi üzer, buruk bir hüzün yaşanır. Türk mimarlığı da 2010’un son günlerinde erken bir vedanın üzüntüsünü yaşıyor. Japon olmasına rağmen Türkiye’yi gönülden sahiplenen Mimar Tatsuya Yamamoto yüzlerce projesi, içtenliği, insanlara olan sevgisi ve Türk dostu unvanı ile anılarak yaşama veda etti.
Erken vedalar herkesi üzer, buruk bir hüzün yaşanır. Türk mimarlığı da 2010’un son günlerinde erken bir vedanın üzüntüsünü yaşıyor. Japon olmasına rağmen Türkiye’yi gönülden sahiplenen Mimar Tatsuya Yamamoto yüzlerce projesi, içtenliği, insanlara olan sevgisi ve Türk dostu unvanı ile anılarak yaşama veda etti.
1961 yılında Japonya’da başlayan yaşam serüvenini, 50. doğum gününü kutlamasına günler kala yarıda bırakarak aramızdan ayrılan Mimar Tatsuya Yamamoto, Türkiye için çok büyük bir değerdi. Türkiye mimarlığına değer katarak, Türk-Japon dostluğunun gelişmesine elçi olan, tecrübelerini ve bilgi birikimini genç yeteneklere aktarmayı misyon edinen, sempatik ve sıcaklığı ile herkesin kalbini fetheden Tatsuya Yamamoto erken ölümü ile mimarlık dünyasını yasa boğdu. Sürprizle dolu bir ülkede yaşıyoruz ve güzelliklerinin büyüsünü bazı zamanlar unuttuğumuz İstanbulumuz da bir çok yabancıyı kendisine aşık ediyor. İstanbul’u farklı bakış açısı ile bakıp, cazibesine kapılan birçok yabancı kimliğin kalbinin bir parçası haline geliyor. Sanırım İstanbul’a gönlünü kaptıran o yabancılardan birisi de Mimar Tatsuya Yamamoto idi. Genç sayılabilecek bir yaşta, ondan öğrenilecek daha çok şey varken hayata veda eden Yamamoto geride bıraktığı yüzlerce projesi ve “ben yabancı değilim, Türk’üm” sözleri ile unutulmayacak bir şekilde hatıralarımızda yerini alacağa benziyor.
Tokyo'da Shibaura Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü'nden 1983'te lisans, 1985'te yüksek lisans derecelerini alan Yamamoto, 1986'da İstanbul’a yerleşti. Üç yıl kadar Mimar Sinan Üniversitesi’nde sonrasında 90’ların başlarında Eskişehir Anadolu üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalışmalarına devam etti. Bu süre içinde Japonya, Türkiye hükümeti ve UNESCO adına çeşitli projeler yönetti. Japonya, ABD ve Avrupa'da uygulanmış çeşitli eserleri bulunmaktadır.
Yamamoto Unesco’da görev yaptığı dönemde, yok olmakta olan eserlerin incelenmesi için Türkiye’ye gelmiş. O dönemde görevi sebebi ile birçok ülkeyi de ziyaret etme şansı bulmuş olmasına rağmen en etkilendiği ülke Türkiye olmuş. Bu geziden üç sene sonra bir maceraya atılarak, Kyoto Üniversitesi’nde kadrosu olmasına rağmen İstanbul’da Mimar Sinan Üniversitesi’nin yolunu tutmuş. Üç yıllığına geldiği İstanbul’a gönül verince hayatının geriye kalanını bu şehirde geçirmeye karar vermiş. İstanbul’un en köklü üniversitelerinden biri olan Mimar Sinan Üniversitesi ile birlikte, deneyimlerini Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde de görev alarak sürdürmeyi kendisine bir misyon edinerek Türk mimarlığına büyük bir katkı sağlamıştır.
Akademik hayatını sürdürürken, 1995’te Anadolu Üniversitesi’ndeki öğretim üyeliği esnasında hayat felsefesini kendisine çok yakın bulduğu, dostu Mimar Gökhan Aktan Altuğ ile ortak ofis kurdu. İkisinin baş harflerini sembolize eden Tago Mimarlık’ı, mimarlığın evrensel dilini kullanarak Japonya, Ukrayna, Rusya, Romanya, Kazakistan gibi ülkelere taşıdılar. Konuttan, alışveriş merkezine, hastaneden, iş merkezine yaklaşık üçyüz projeye birlikte imza attılar. Ser Plaza, Kütahya Adliyesi, Eskişehir Adliyesi, Sarkuysan İş Merkezi, Kavacık Gülsan İş Merkezi, Incity, Rumelifener İstanblue, Albaraka Ofis Binası, İkebana, Natura Evleri, Vizyon, İkon, Cadde, Adres Lobi, Bay Residence, Rixos Bomonti Residans, Bursa Korupark Avm ve Konutları, Sinpaş Ankara Oran Projesi gibi projeleri tasarladılar.
Mimarlığa yaklaşımı da özgün tasarım odaklı olduğu için uçuk projeler yerine ayakları yere basan bir anlayışı benimsemiştir. MÖ 1. yy.'da yaşamış olan Roma'lı mimar Vitruvius "De Architectura" adlı kitabında başarılı bir mimarlık için "Utilitas, Firmitas, Venustas" (kullanışlılık, sağlamlık, güzellik) etmenlerinin gerekliliğini vurgularken, Yamamoto’da Vitruvius’a gönderme yaparak, iyi bir mimarlığın temelinde fonksiyonları ve teknik donatıları kusursuz sağladıktan sonra estetiğin yapıya değer kattığı felsefesini benimsemişti. Bu da onun estetikten önce yapının kullanışlılığı ve dayanımının nesillerde nesillere aktarılırken büyük önem arz ettiği fikrinin bir göstergesidir.
Mimar Tatsuya Yamamoto ile ilgili detaylı bilgilere http://arkiv.arkitera.com/m200 adresinden ulaşabilirsiniz.