
Son dönemde Metrocity Alışveriş Merkezi, Sabiha Gökçen Havaalanı, Avrupa Konutları – Tem, Selenium Residence gibi prestijli projelere imza atan, mimarlık tarihimizin duayenleri arasında yerini alan Tekeli – Sisa’nın ortakları Dilgün Saklar ve Mehmet Emin Çakırkaya bu ay konuğumuz oldu. Dilgün Hanım ve Mehmet Bey’le ofislerindeki işleyişi ve yeni projeleri konuştuk.
Home Art, Mart 2011
Son dönemde Metrocity Alışveriş Merkezi, Sabiha Gökçen Havaalanı, Avrupa Konutları – Tem, Selenium Residence gibi prestijli projelere imza atan, mimarlık tarihimizin duayenleri arasında yerini alan Tekeli – Sisa’nın ortakları Dilgün Saklar ve Mehmet Emin Çakırkaya bu ay konuğumuz oldu. Dilgün Hanım ve Mehmet Bey’le ofislerindeki işleyişi ve yeni projeleri konuştuk.
Home Art, Mart 2011
Tekeli-Sisa Mimarlik ofisinin iç dinamiklerini ve güncel projeleriniz hakkında bilgi alabilir miyiz?
Tekeli-Sisa Mimarlık Ortaklığı 50 seneyi aşkın bir mimari birikimi ve geleneği sürdürüyor. Bu gelenek içinde proje ölçeğine veya konusuna bakmaksızın araştırmacı ve analizci tasarım süreci sonucunda projeler şekilleniyor. Tasarım sürecinde çok sayıda alternatif ve çözüm üretilip hepsi ayrı ayrı irdelenerek tasarım son haline getiriliyor. Bu tabi emek yoğun bir süreç ama sonuçta özgün bir tasarım ürünü elde edilmiş oluyor. Bu süreçte büronun geçmiş birikiminden gelen kendine özgü mimari dili de etkin oluyor. Projeler değişse bile bu mimari dilin yansımaları projede belli oluyor.
Şu anda, Priştina Havaalanı Yeni Terminal Binası uygulama projelerini hazırlıyoruz. Erbil’de konut, hipermarket ve alışveriş merkezi konularında çeşitli aşamalarda projelerimiz sürüyor. Ayrıca, Çanakkale’de bir şarap fabrikası ve Zincirlikuyu’da bir ofis binası tasarlıyoruz.
Tekeli - Sisa olarak Türkiye'de büyük ölçekli denebilecek bir çok projeye imza attınız. Bu projeler arasında sizi en çok heyecanlandıran ve etkileyen proje hangisi oldu? Projeyi biraz anlatabilir misiniz?
Esasında her proje üzerinde çalışılırken bizim için özel ve hatta kendi ölçeği içinde heyecanlandırıcı oluyor, ama doğal olarak büyük ölçekli projelerimiz harcanan emek miktarı ve zihinsel katkı ile biraz daha öne çıkıyor. Ancak, bu gün için halen zihnimizde tazeliğini koruyan Sabiha Gökçen Havaalanı projesinin gerçekten heyecanlandırıcı olduğunu düşünüyoruz. Bu projenin bir özelliği de bir havaalanı terminal binası olarak çok detaylı bir yapı olmasına rağmen tüm uygulamanın 18 ay gibi çok kısa bir sürede bitirilmesi oldu. Tasarım ve uygulama bir çok aşamada aynı anda ve iç içe çok yoğun bir tempoda gerçekleşti. Sonuçta da özgün, yerine ve İstanbul’a ait ve mühendislik olarak da heyecanlandırıcı bir yapının ortaya çıktığına inanıyoruz.
Sabiha Gökçen Terminal Binası bu gün için 16 körükle yıllık 19 milyon yolcuya hizmet veriyor, ama sektörün dinamik ve sürekli büyüyen yapısı ile 2009 sonunda hizmete giren binanın bugün büyütülme projeleri gündeme geliyor.
İstanbul icin konut alanında şehre uzak ama bir o kadar da şehrin içinde olduğu düşünülen Avrupa Konutları projenizi sizden dinleyebilir miyiz? Projeyi tasarlarken aile kavramı çok mu on planda tutuldu ve bu şekille planlandı?
Avrupa Konutları projesi de üzerinde çok çalıştığımız, çok etüt yaptığımız bir projeydi. Bizim projenin başında öncelikli amacımız orda yaşayacak insanlara ferah, yüksek kaliteli bir yaşam çevresi sunabilmekti. Buna karşılık, imar durumunun verdiği yüksek yoğunluğu hissettirmeyecek çözümler geliştirmemiz lazımdı. İmar Yönetmeliği ve konut plan şemaları da büyük ölçüde blok form ve boyutlarını belirliyordu. Bu kısıtlamalar içinde, tüm yerleşimi komşuluk üniteleri olarak gruplayıp, ortalarında ortak yaşamın geçeceği geniş, yeşil avlular ve havuz, cafe vb. sosyal tesisler alanları yarattık. Tüm evlerin ana cephelerini bu alanlara bakacak şekilde planladık. Böylece, şehir içi konutlarda bugün artık iyice ortadan kalkan ortak sosyal etkileşim alanları yarattık ve yoğunluk hissinin önüne geçmeye çalıştık. Böylece, bu alanların varlığı ile aile kavramı da projede öncelikli olarak yer almış oldu. İç avlularda bu beklentileri yerine getirebilsek bile, uzaktan tüm yerleşime bakıldığı zaman bakış açısına bağlı olarak ardarda blokların yarattığı duvar etkisinden kaçamadık. Geniş nispeten boş alanlarda konumlanan yoğun yüksek yapılı yerleşimlerde bu problem ortaya çıkıyor.