Bu aydan itibaren Türkiye’nin ilk digital mimarlık arşivi olan Arkiv’de projeleri yer alan mimarlık ofislerini tanıtmaya başlıyoruz. İlk konuğumuz 276 tane projesi ile Arkiv içinde en çok projesi olan mimarlık ofisinin sahibi olma özelliği taşıyan Mimar Metin Hepgüler.
İstanbul’un yağmura teslim olduğu bir akşamüstü Hilton’un roof’unda Boğaz’ın eşsiz siluetine karşı beyefendiliğine hayran kaldığım Metin Hepgüler’le, çocukluğundan okul yıllarına, yurtdışında Türk olmanın zorluklarından, kazandığı uluslararası yarışmalara kadar bir çok konuda uzun uzun konuşma imkânı bulduk.
Home Art, Ekim 2009
Bu aydan itibaren Türkiye’nin ilk digital mimarlık arşivi olan Arkiv’de projeleri yer alan mimarlık ofislerini tanıtmaya başlıyoruz. İlk konuğumuz 276 tane projesi ile Arkiv içinde en çok projesi olan mimarlık ofisinin sahibi olma özelliği taşıyan Mimar Metin Hepgüler.
İstanbul’un yağmura teslim olduğu bir akşamüstü Hilton’un roof’unda Boğaz’ın eşsiz siluetine karşı beyefendiliğine hayran kaldığım Metin Hepgüler’le, çocukluğundan okul yıllarına, yurtdışında Türk olmanın zorluklarından, kazandığı uluslararası yarışmalara kadar bir çok konuda uzun uzun konuşma imkânı bulduk.
Home Art, Ekim 2009
Metin Hepgüler’in 578 tamamlanmış projesi ve 8.160.000 metrekare proje uygulaması bulunuyor. Bugüne kadar 21’i uluslararası olmak üzere 58 birincilik ödülüyle, toplam 168 proje yarışmasından ödül alan Hepgüler ile yaptığımız söyleşide, kendilerine iç mekân tasarımının mimarideki önemi konusundaki düşüncelerini sorduk.
“Geçmişte iç mimari ve dış mimari mekân tasarımı bir bütün olarak algılandığı için pek ayrışmazdı. İlk ofisimi kurduğumda iç mimari olarak ayrı bir bölümüm yoktu, ancak daha sonra projelerin gidişatına, mal sahibinin beklentilerine göre bu konuyu bizde değerlendirmeye alıp, takip eden yıllarda çatımız altında iç mimarlığa yer verdik. Suudi Arabistan’da Abha Konferans Merkezi, Kral Fahd’ın VIP Sarayı, Şeker Sigorta, Vehbi Koç Bey’e yaptığımız bazı binalar, TSKB, Tofaş Aygaz İdari Binaları gibi birçok projemizde iç mimari konseptini kendimiz tasarladık. Binaların genel konseptine ve prensiplerine aykırı durmayacak detaylar çalıştık. O nedenle benim şahsi fikrim iç mimariyi tamamen mimariden uzaklaştırmak, ayırmak çok uygun bir görüş olmadığı üzerinedir.
İç mimari bir makyaj değildir, iç mimari tasarımını tamamen bina konseptinden koparmak, rengârenk bir takım malzeme zenginlikleri ile bir takım farklı şeylere dönmek bence binada yaşayan tarafından hissedilmese bile doğru bir hareket değildir. Mesela Çin felsefesinde buna çok dikkat ediliyor. Yatak odasında yatağın sol ayak ucuna çiçek yaprağı konulur, “elektrik ile ilgili bir kablo ve telefon bağlantısı olmasın, kitap, kütüphane kesinlikle olmasın, sakin ve izole bir yatak odası olsun” denir ki binlerce sene evvel düşünülmüş bir konsept bazıdır. Halbuki şimdi bunların tam aksini görüyoruz; artık mekanlarda sentetik halı kullanılıyor, renkli resimler duvarlara asılıyor, ışıklandırmalar hiç hoş değil. Bunların insan sıhhati bakımından bir gösteri olarak işin felsefesini bilmeyenin insan hayatına renk kattığı zannediliyorsa da bu işi ucuzlatan ve koparan hadiselerdir. Gidişattaki bu eksiklik tahmin ediyorum; bugün bilinmeden şikayet edilen bazı problemlerin içindeki faktörleri teşkil ediyor. Mimarın bunlardan tamamen arındırılmış tasarımlar yapması gerekiyor.
Maalesef bu mevzuda kimse konuşmuyor, bakıyorum mesela bir takım koltuk dizaynları var. İnsan ortopedik açıdan etüt ettiği zaman, eskiye nazaran tasarımların farklılaştığını ve bu dizaynları yapanların insan sağlığını pek düşünmediğini görüyorsunuz. Bu tasarımları yapan kişinin yemekten sonra farz-ı mahal mide kapakçığının açılmaması için horizontal yatmaması, uzanmaması veya uyumaması gerekir. Neden uyumaması gerekir peki? Ufki olduğu zaman midedeki hormonal sular, boğaza yükselir, bu asitli artıklar da bir takım hastalıklara sebep olur. Bunun gayet etüt edilmiş örnekleri var, 45 dereceye kadar uzanabiliyorsunuz, ayakları hafif açı toplayabiliyorsunuz ve vücudunuzu kaldırarak yatabiliyorsunuz. Bu istirahata esasen kan dolaşımını da hazmı da kolaylaşabiliyor. O nedenle oturduğunuz koltukların sağlığınızı etkilememesi gerekir, insan tabiatına aykırı tasarımlar yapılmamalıdır.
İç mimarinin binadan kopmadan bazı elemanlarla ve renk uyumları ile bina prensiplerine uyması gerekiyor. Uykunun hangi renkten daha sağlıklı elde edildiği, duvar kağıdı ile kaplanmış bir yatak odasında duvar kağıdının hangi yapıştırıcı madde ile tatbik edildiği, banyoyla veya duşla, elbise dolabı ile olan mesafesi ve ayrılığının düzenlenmesi, ayakkabı dolaplarının kendi içinde havalandırması ile aşılması gibi bir takım faktörlerin iç mimari açısından çözülmesi gerekmektedir. Bu prensiplerin bozulmadan geliştirilmesi gerekiyor, bu karmaşa insan sıhhatine, çalışma ortamındaki verimliliğine, performansına kadar birçok şeyi zincirleme etkiliyor.
Dolayısı ile eskiden kendi kendime sorardım, New York’tayken, hafta sonları arkadaşlarım kilometrelerce ötedeki orman içindeki New Jersey’deki bahçe içinde yer alan evine giderdi, bana o zamanlar bu çok garip gelirdi ne yazıkki. Sonra organik yaşamın insan hayatında çok mühim olduğunu anladım. Neden bugüne kadar bu göz ardı edildi, bilinmedi. Şimdi yüksek bloklar yapılıyor, yanında alçak, orta ölçeklerde entegrasyonlar inşa ediliyor. Bu hengame içerisinde yaşayanların hangisi standart kelimesi eşittir, neye hitap ediyorsa ona uygundur. 150 katlı bir binanın en üst katında yaşıyorsanız sizin o zenginliğinizin ve aklınızın çok üstün olduğunu mu gösteriyor? Bana kalırsa değil. Çünkü tabiattan koptukça hem psikojik bakımdan, hem de fiziksel olarak negativite başlıyor ve fiziksel etkilenmeler psikolojiyi de bozmaya başlıyor. Tabiatın muhafazası ve ona tabiata yaklaşarak yapılan çözümler verimliliği ve yaşam kalitesini arttıracaktır, bu yüzden şehir planları ona göre tasarlanmalıdır, nüfus artışına göre, yine ana prensipler değişmeden, konsantrasyonlar arttırılarak, üretilmeden yine aynı bazlarla, yani insanın günde şu kadar oksijene ihtiyacı var, bunu kaç ağaç verirse orada yaşayan miktarı ona bölerek hesabın yapılması gerekir.
Yine iç mimaride gerekli olan prensipler; pembe mi, mavi mi, sarı mı hangisi sağlıklı uyku verir, hangisi konuşmada, toplantıda enerji ile devama imkan verir, bunların bilinmesi ve bunların çok az nüans farkları ile tatbiki halinde entegrasyonu getireceği faydalarının anlatılması lazım. Bunun sağlanması noktasında iç mimari ortaya çıkmaktadır. Bu ne okullarda, ne de pratikte öğretilmemektedir, yapılan bu hatalara bir yere kadar üzülüyorum sonrasında gülüyorum. Unutmamak gereken tek şey tabiattan uzaklaştıkça hatalarımızın çoğaldığıdır.