Renkli kişiliğine, kıyafetlerinde sadece mavinin canlılığını kullanmasını da katarak alternatif yaşam modelleri üreten mimar Takaharu Tezuka, mekânın sınırlarını zorlayan projelere imza atıyor.
Maison Frainçaise / Emlak & Yaşam Dergisi - Aralık 2010
Renkli kişiliğine, kıyafetlerinde sadece mavinin canlılığını kullanmasını da katarak alternatif yaşam modelleri üreten mimar Takaharu Tezuka, mekânın sınırlarını zorlayan projelere imza atıyor.
Maison Frainçaise / Emlak & Yaşam Dergisi - Aralık 2010
Tezuka; Çatı Evi, Fuji Anaokulu, Gökyüzü Evi, Duvar-sız Evi gibi dünya çapında bilinirliliği olan projeleri estetik kaygılardan arınarak, işvereninin ihtiyaçları ve beklentilerini de baz alarak tasarlamayı ve mekânın fonksiyonlarını bu doğrultuda belirlemiş.
Bugüne kadar yetmişin üzerinde proje tasarlayan Tezuka, her ne kadar konut projesi tasarlamayı sevdiğini belirtse de konut haricinde ticari amaçlı kullanılan yapıları ve eğitim binaları da yapıyor. Konut projesi tasarlamayı tercih etme sebebini de insanların yaşam biçimlerini değiştirmeyi, çiftlerin mutluluğu ve çocukların gülümsemelerinden beslenlendiği şeklinde açıklıyor. Konfor ve beklenti temel yaşam felsefesi haline dönüşmüş ki bunu da projelerinde görebiliyoruz. Japon felsefesi ile yetişip, Londra’da aldığı eğitimle, kromozomlarında doğu-batı dengesini kurarak insanların beklentileri karşılıyor. Mimarlığı gelecek yüzyıl için tarihe bakıp tasarım yapılması olarak tanımlayacak kadar da geçmişle içiçe yaşamayı tercih ediyor.
Tezuka'nın insan odaklı binalar tasarlaması çevreci kimliğini de güçlendiriyor. Binaları inşa edilirken ağaçlara dokunmuyor, çünkü ağaçların binayı kullanacak insanlar ve geleceğimiz için çok önemli olduğunun bilinciyle hareket ediyor. Örneğin, tasarladığı Fuji Anaokulu için ağaçların çok önemli olduğu düşüncesiyle çocukların ağaçlarla bir bağ kurmalarını ve başka bir hayat olduğunu görmelerini sağlıyor. Yaşamın da ağaçlardan beslendiğine inanıyor. Fuji Anaokulu ile öğrencilere oyun oynamaları, koşmaları için hem özgür bir alan sağlamış, hem de planın içindeki ağaçları kesmeden onları da binanın içine alarak mimariye yeni bir boyut katmış. Tezuka çocuklar özgürce koşabilsin diye anaokulun alanını çok geniş tuttuğunu belirterek, çocukların büyüdüklerinde kimseyi dışlamamalarını sağlamak amacıyla kullanım alanını böyle tasarladık biçiminde özetliyor.
İlk projesi olmasının yanı sıra kendileri için son derece önemli olan Çatı Evi gibi çılgın denebilecek bir projeyi tasarlarken, evde yaşayan ailenin çatıyı kullanmayı sevmesi ile özdeşim kurmuş. “O eşimle benim hayatımı değiştiren, bana da yön veren projedir. Mimarlığımı nasıl kurgulamam gerektiği konusunda bana rehberlik eden bu projeyi bitirene kadar, mimarinin insanın hayatını değiştirebileceğini hiç düşünmemiştim. Uygulama esnasında mimarlık tüm yaşam biçimlerine açılan bir kapı oldu benim için. O proje olmasaydı, biz burada olmazdık” diye tanımlıyor. Aslında Çatı Evi projesi ile kendisinin de belirttiği gibi mimarlık kavramı karşısında bir nevi Don Kişot’luğa soyunuyor. Tasarıma göz attığımızda, bütün yaşam alanının çatıya taşındığını görüyoruz. Evin her köşesini ve aksesuarını çatı için tasarladığı gibi duşu bile dışarıya almış. Tezuka çatıda yemek yenilebilmesi, futbol oynanabilmesi, yıldızların altında uyunabilmesi gibi eğlenceli birçok şeyin yapılmasını sağlayarak evin çocuklarının tebüssümlerinden tasarımını beslediğini de belirtmeden geçmiyor. Çatının, mimarlığın temel bileşeni olduğunu ifade eden ve çatısı olan her biçimi mimarlık olarak tanımlayan ve her biçimin mümkün olduğu bir dünyada, fütüristik tasarımın önemsiz olduğunu vurgulayan Tezuka, mimarlıkta şekil ve biçimin ötesinde arayışlar içinde olduğunu belirtiyor.