Çağdaş Türk mimarisinin en iyi örnekleri arasında yer alan yapıtlar Torino’dan sonra Berlin’de sergilendi.
Radikal - Tasarım eki, Haziran 2009
Çağdaş Türk mimarisinin en iyi örnekleri arasında yer alan yapıtlar Torino’dan sonra Berlin’de sergilendi.
Radikal - Tasarım eki, Haziran 2009
“7 Tepeden 7 Mimar” sergisi günümüzün yenilikçi mimarlarının eserlerine yer vererek Torino’dan sonra Berlin’de de büyük ilgi toplamayı başardı. Sergide projeleri fotoğraflar, filmler, maketler, çizimlerle yer alan yedi mimarlık bürosu; Emre Arolat, Can Çinici, Mehmet Kütükçüoğlu & Ertuğ Uçar, Şevki Pekin, Nevzat Sayın, Melkan Gürsel & Murat Tabanlıoğlu, Han Tümertekin’den oluşuyor.
Torino’daki 23. Dünya Mimarlık Kongresi’nde “Türk Mimarlığı Şimdi” etkinliklerinden olan “7 Tepeden 7 Mimar” Sergisi, kongre gündemine Türk çağdaş mimarlığının çalışmalarını başarılı bir şekilde yansıtmıştı. O dönemde bu başarıyı perçinleyen en iyi haber Alman Mimarlar Birliği’nin Berlin’de bulunan Alman Mimarlık Merkezi (DAZ)’dan geldi. Torino’daki serginin başarısından öylesine etkilenmişlerdi ki kimse girişimde bulunmadan bu sergiyi talep etmişler.
Berlin’deki bu merkez ülkenin mimari nabzını elinde tutan, kültürel alanda ciddi çalışmalara yapmış bir kurum olma özelliği taşıması da serginin amacına ulaştığının bir göstergesidir. Sanayiden dönüştürülmüş bir binada yer alan Berlin Mimarlık Merkezi, Türk mimarlarının eserlerinin sergilendiği bu serginin Berlin'deki tüm masraflarını üstlenmiş ama yine de bu serginin hayat bulmasında dünyanın en eski asansör firmalarından olan Schindler'in desteği büyük olmuş.
Serginin 2 yıllık programında Jakarta, Brüksel ve Viyana’nın olması da çağdaş Türk mimarisinin geldiği noktayı göstermek adına çok heyecan verici.
Süha Özkan
Berlin’de Torino’dakinden farklı olarak daha bütünsel bir sergileme gerçekleşti. Bunun tasarımını gönüllü olarak sevgili Melkan Gürsel Tabanlıoğlu üstlendi. Özellikle aynı mekânda daha önce yer alan “Çek Mimarları Sergisi” ile karşılaştırdığımızda kendisinin 7 parçalı Torino sergisini Berlin’de tek mekânda nasıl bütünleştirdiğini takdirle izledik.
Mimarların seçimi geleneksel “curatorial” tarzı seçimle yapıldı. Ben WAC Başkanı ve Uluslararası Mimarlık Eleştirmenleri Birliği’nin Başkan Yardımcısı ve yıllanmış mimarlık eleştirmeni olarak kendimi yetkili gördüm. Zaten bu sergi fikri de benimdi ama bu süreç içinde ortağım ve WAC Yöneticisi Şefik Onat’ın nitelikli katkıları çok önemlidir. Ayrıca iki sergide tüm işlemleri en üst düzeyde sağlayan Tolga Turgay’ı da anmak gerekir. Kendisi tam anlamıyla dört boyutlu bir sanat ve kültür adamıdır. Seçimin tüm sorumluluğu ise bana aittir. Kriterler ise uluslararası ortamda ses getirecek, özgün bir mesajı ve taze görüşleri olan yeni nesil mimarları sunmak idi. Bu demek değildir ki Türkiye’de bu ölçütleri sağlayan başka mimarlar yok. Elbette var ve çok sayıda. Torino’yu sadece bir başlangıç olarak düşündük. Şimdi Berlin’deyiz. Ufukta Jakarta, Vienna ve Strasburg var.
7 Tepeden 7 Mimar’ın kendi kalemlerinden
Emre Arolat
Tüm organizasyonu Süha Özkan liderliğinde World Architecture Community adlı kurum tarafından cengâverce üstlenilen sergi, bu coğrafyada üretilen güncel mimarlığın içinden ince bir kesit almayı hedefliyor.
Serginin gezi parkurunun son gözünde yer alan EAA-Emre Arolat Architects bölümünde, Torino’da kullanılan formatın buradaki mekâna uyarlanma yolu tercih edildi. İçerik ise son bir yılda üretilen Likör Fabrikası, Zorlu Konak Kulesi ve Saral-Ciya Maslak Kulesi gibi yüksek yapılarla Yeni Bodrum Projeleri’ni de içerecek biçimde güncellendi.
EAA Atölyesi’nde pek çok farklı ölçek ve konuda üretim yapılıyor. Burada “durum” odaklı bir mimari tasarım pratiğinden söz etmek anlamlı olabilir. Her projenin, her özel durumun kendi sorunlarını tanımlamak, verilerini ayrıştırmak ve olabildiğince çok katmanlı bir tarifle özgülleşen durumun cevaplarını aramak üzerine kurulu bir pratik bu. Bildik üslupların, mimarlık akımlarının ve tasarım alışkanlıklarının zaman zaman devreye sokulduğu, ancak bunlara kayda değer bir yatırımın her defasında ertelendiği bu yönelim, ortaya çıkarılan yapıların görünüşlerindeki akrabalıktan medet uman ve ortamda hayli yaygın olan bir tür tutarlılık emelini de sorunsallaştırıyor. Bu bağlamda, yapılan üretimin ortak paydalarını netleştirmek adına ürünlerin bir kısmı yan yana getirerek birbirinden bağımsız gruplar oluşturuldu. Bazı projeler ise tekil olarak yerini buldu. Birbirine benzemesi, birbirinden türemesi veya görsel bir tutarlılık göstermesi beklenen projelerin, neye ve hangi duruma göre özgülleştiğinin, sözü edilen aykırılıkların ve farklı parametrelerin tasarım sürecinde hangi ölçütler üzerinden devreye girdiğinin, ne tür verilerin, hangi kıstaslarla öncelendiğinin izleyene doğrudan aktarılması öngörüldü.
Sergi’nin genel saiklerine gelince…
Seçilen mimarların işlerinin oluşturduğu kesitin özellikle düşünsel anlamda okunaklı bir omurgasının bulunduğunu söylemek zor. Bu grupların mimarlık mesleği ile kurdukları profesyonel ilişkinin biçimindeki derin karşıtlıklar bir yana, yaptıkları üretimin kavramsal arka planı bağlamında kayda değer bir ortak yönelimlerinin olmadığı kolaylıkla iddia edilebilir. Yine de alınan kesit tamamen rastlantısal olmasa gerek. O halde Uğur Tanyeli’nin yıllar önce ortaya attığı İstanbul Beşleri’nin dördünün içinde bulunduğu bu grubu bir araya getirenin ne olduğu sorusu anlamlı olmaya devam ediyor. Zira bu tespitten sonra geçen bunca zamana karşın bu grup pek de genişlemiş görünmüyor. Ortada kesif bir tıkanıklık mı hakim, yoksa sadece, Tanyeli’nin tanımıyla dünya “ahvalini” kendilerinden yaşlı olanlardan daha iyi kavrayanlar da mı yaşlanıyor?
Can Çinici
Sergide son on yıl içinde yaptığımız proje ve yapılardan bazılarını 3 grup altında topladık ve her birini ikişer örnekle sergiledik. Bu başlıkları çalışmalarımızın temel ilgi ve tartışma alanlarına göre belirledik.
1.TEKRAR projeleri, 2.STRATEJİ projeleri, 3.İKON (fazlalık) projeleri: Birinci grup (Yazlık Evler - Manavgat / Evliyagil evleri - Ankara) son yıllarda özellikle ivmelenen gayrimenkul yatırımlarının tetiklediği ‘Tekrar’ meselesini ve buna bağlı olarak gelişen Çeşitleme / Türeme konularını ele aldığımız çalışmalardı.
İkinci grup (İzmir Alsancak Limanı Projesi / Büyük Mısır Müzesi Projesi – Kahire) müdahale ölçeğinin büyüyüp belli sınırları aştığı ve tek tek tasarlama aktivitesinin anlamını yitirebileceği durumlarda genel bir yapılaşma stratejisi oluşturma ve buna bağlı olarak geliştirilen mekan soyutlama çalışmalarını içeriyordu.
Üçüncü grup (Fibaline Konutları – İstanbul / Bursagaz Yönetim Binası – Bursa) gösteri ve tüketim kültürlerinin etkisi altındaki dünyamızda kaçınılmaz olarak oluşmuş ‘kimlik’ ve ‘işaret değeri’ gibi konuları ele alan projelerden oluşuyordu.
Mehmet Kütükçüoğlu
Teğet Mimarlık (Mehmet Kütükçüoğlu ve Ertuğ Uçar), sergiye projeler yerine Sinem Duran’ın her iki mimarın eskiz defterlerinden aldığı malzemeler ile hazırladığı bir animasyon ile katıldı. Artık tamamen dijital teknolojiler ile üretilen projelerin yanı sıra eskizlerin hala önemli bir araç olarak kullanıldığına işaret eden bu seçim, aynı zamanda diğer mimarların sergi malzemeleri yanında farklı bir ortam sunuyor. Düşünce ile deneyi hızla buluşturabilen elin hızı ile üretilen bu temsil ile diagram arası çizgiler, bilgisayar ortamındaki çalışmalar için vazgeçilmez bir tamamlayıcı rol üstlenebiliyor.
Sergiler, kovalamaca halinde geçen iş hayatının içerisinde birer ‘es’ bizler için. Geriye dönüp işlerimize bir bakmak ve tekrar değerlendirmek için iyi fırsatlar. Bizler ve etrafımızdakiler için bir yararı olacaksa, bu yönüyle olacak.
Şevki Pekin
Berlin sergisinde büromun kullandığı tema Torino da gerçekleşen sergide olduğu gibi - yakın ama uzak, uzak ama yakın- oldu. Tema Türkiye ile Avrupa genel ilişkilerini ve mimari ortamda çok az olan iletişimimizi açıklıyor.
Bundan dolayı sergide dürbün formu kullanılmıştır. Dürbünlerde 15 projemiz yer alıyor.
Murat Tabanlıoğlu
“7 Tepeden 7 Mimar” başlığı altında, İstanbul’un sinerjisini mimarların bu ortak çalışmasında izleyicilerle paylaşma imkanı bulduk.
Mimarsız büyümenin sıkıntılarını yaşamın gündelik zorlukları içinde yoğun olarak hissettiğimiz kentimizde, nitelikli mimari örneklerin de artık değer bulmaya başladığı yaklaşık son on-onbeş yılın üretimini sergilerken, bu tür çalışmalar nerede olduğumuzu, neler beklediğimizi ve katkımızın ne olabileceğini tanımlamanın bir yolu. Küreselleşmenin sunduğu imkânlarla dünya standardını talep ederken, bulunduğumuz yere ve gerçeklere mimarlığın katkısını ortak bir zeminde incelemek ve aynı zamanda objektif tespitlere açık olmak açısından önemli bir birliktelik.
Sergide yer alan yedi mimar olarak bizler İstanbul’da yolları şu ya da bu şekilde kesişmiş, meslekdaşlarız; örneğin yaşca en büyüğümüz, ancak en gencimiz, Şevki Pekin’in Viyana’ya gitmesine babam Hayati Tabanlıoğlu vesile olmuş o da beni Viyana’ya göndermiştir. Emre Arolat’la aynı sokakta komşu mimar ebeveynlerin çocukları olarak olarak büyüdük, şimdi Zorlu Center projesinde ortağız. Mehmet Kütükçüoğlu, Han Tümertekin ve Nevzat Sayın’la Bilgi Üniversitesinde aynı akademik ortamı paylaşıyoruz, Can Çinici’yle de keza. Birbirinden farklı işler yapan ve aynı zamanda benzer ortamlarda biraraya gelen ve tabiki İstanbul’un enerjisiyle üreten arkadaşlarız.
Mimarlık Merkezinde gerçekleşen Berlin Sergisi umarım orada yaşayan Türk nüfus da dahil olmak üzere mimarlar dışında bir izleyicinin de ilgisini çekmiştir.
Han Tümertekin
Bu tür sergilerin iki tür yararı olduğunu düşünüyorum. İlki, bizleri birbirimizden haberdar etmesi ve gündelik ortak atmosferimiz dışında biraraya gelmemizi sağlaması. Diğeri ise teker teker karşılarına çıktığımız uluslararası mimarlık çevrelerinin toplu bir değerlendirme yapabilmesine olanak vermesi.
Her iki durumda da kişisel konumumuzu karşılaştırmalar yaparak değerlendirme olanağı buluyoruz. Geliştirici bir durum bu...